Théoden'in Ölümü

Özgün – Hikâye

Théoden'in Ölümü (Elwen ar Lómën'in bir paralel evren denemesi) absürd edebiyatından epik bir fantazya hikâyesidir.

Théoden'in Ölümü

G i r i z g â h

Başta kendi halkının sonra kalan halkların düşmanı, pişkinlik ve dalgınlık dolu, nadiğerkâm Théoden, Isen nehrinden boşalıp gelen tehlikeyle başbaşadır. Evrenin uzak bir köşesinde bir savaş beklenmedik bir şekilde sona erer.

Helm's Deep

Ҝralın hoşnutsuzluğundan haberdar olmayan yoktu o gün. Zira her şey birbiri ardına kötüye doğru gidiyordu. Miğfer dibine çekilme kararının doğruluğu sorgulanırken hâlâ, insanların umudu Isildur'un varisinin kaybedilmesi de insan saflarına inmiş büyük bir darbeydi. Gün, karanlığa gebeydi. Pek çok insan sabahı görebileceklerinden şüpheliydi.

⚜⚜

Théoden

Sarı olanı mı giysem, kırmızı olanı mı? Bu zırh seçme olayı da çok büyük bir zorluktu. Neden direkt olarak bir tanesini bana getirmiyorlardı? İnsan azıcık kralına saygılı olurdu, onu böylesine basit seçme işleriyle uğraştırmaz, herhangi bir zırhı kapıp getirirdi. Fakat Halbarad'ın böyle düşünebilmesi için kırk fırın peksimet yemesi lazım. Kaldı ki bir tanesini bulamıyoruz. Neyse, büyük zorluklarla da olsa sonunda altın zırhımı seçmeye karar verdim. Savaşta onu giyecektim. Biraz karizmatik durmazsam olmazdı. Hizmetkarlara gerekli talimatları verdikten sonra savunma ayarlamalarını yapmak üzere ana kapıya geçtim. Beni gören kapı muhafızı Hamuel hemen yanıma geldi.

"Efendim kapıya barikat kuralım mı?" diye sordu. "Yeterince desteğe sahibiz, Doğuağıllı Brand tüm çalışmalarını da yanında getirdi."

"Hayır, barikat kurmayın." dedim. "Bu onları şaşırtır. Kapıya barikat kuracağımızı düşündüklerinden barikat olmadığını gördüklerinde afallarlar, onlar afalladığı zaman ise üstlerine kadın ve çocukları göndeririz. Böylece büyük bir avantaj kazanmış oluruz Hamuel."

"Evet, efendim." dedi Hamuel. Stratejik deham karşısında epey şaşırmış görünüyordu ve gittiği yöne bakılırsa emrimi uygulamak için mağaralara gidiyordu. Kadın ve çocukları saldırtmak ise gerçekten çok güzel bir fikirdi. Ne de olsa onlara saldıracak değiller?! Çok akıllıydım. Üstelik altın zırh giyiyordum. Önümde kimse duramazdı.

Kapı savunmasını ayarladıktan sonra tahtıma döndüm, komutanlarımla birlikte toplantı yapmak için. Ancak beklemediğim bir anda kapı ağzına kadar açıldı. Çok şaşırmıştım. Gelen Isildur'un varisiydi. O ölmemiş miydi? Demek ki ölmemiş, vay uyanık. Şu an bu önemli değildi. Aragorn perişan gözüküyordu. Hemen ayağa kalktım.

"Hayırdır Aragorn, sen ölmemiş miydin ya?" dedim. Yüksek sesim salonda yankılandı. Aragorn ise sorduğum soru karşısında şaşırmıştı sanırım.

"Hayır ölmedim. Ancak meselemiz bu değil beyim," dedi. "Şu anda üstümüze tam on bin uruk-hai geliyor. Hepsi de tam silahlandırılmış."

Beyim demesine hasta olsam da on bin uruk-hai çok büyük bir sayıydı. Geçmiş planlarım uygulanamazdı bu halde. Uruk-hai saflarına tek başıma dalma planlarım yatmıştı. Ama bir dakika!? Bu bilginin doğru olmama şansı da vardı.

"Hepsini tek tek saydın mı Aragorn? Bu bilgi pek çok şeyi değiştirecektir!" dedim. "Yanlış bilgi bizi ölüme götürür!"

Neyse ki bizzat bir uruk-hai komutanına sormuştu sayıyı. Demek ki doğruydu. Planlarım yatmıştı. Ama elbette o halde duruma göre hareket edeceğiz!

Uruks

İnsan beylerinden birisinin uruk sayısını sormasının ardından iki gün geçmişti. Hatta şu vakitte ikinci günün şafağındaydı uruk-hai ordusu. Ordu saflarının en arkalarında bulunan öncü, kuşatmanın stratejik planlarını gerçekleştirmek adına bir toplantı düzenlemekteydi.

⚜⚜

Uruk-hai Öncüsü, lider anlamındaki.

"Hocam ne diye saldın şimdi adamı?" diye sordu Ugluk. "Ne güzel ayağımıza kadar gelmişti. Alsaydık ya aşağıya?"

"Centilmenlik diye bir şey var, uruk-hai isek biz de insanız!" diye çıkıştı grubun başkanı. "Hem bu bizim işimize yarayacaktır fikrimce. Pek çok süvari Théoden'in çağrısına cevap vermedi, üstelik sayımızın onların ne kadar üstünde olduğunu öğrendiklerinde korkularını istediğimiz dereceye kadar arttırmış olacağız."

"Peki ya kaçarlarsa?" diye lafa karıştı Grishnackh. "Keşke piknik için durmasaydık."

"İnsanlar kaçmayacak kadar gururludur Grish." diye cevap verdi Uyuz. "Hele de başlarında Théoden varken, o kaçıktan hala korkuyorum. Isengard'a kadar sadece tuz istemek için geldiğini göz önünde bulundurursak, bu insan her şeyi yapabilir."

"Yeter. Konuya dönelim." dedi Öncü. "Hisara saldırı planımız hakkında fikirlerinizi almalıyım. Kayıplarımızın az olmasını istiyorum."

"Bodoslama dalalım!" diye bir-ağızdan bağırdı komutanların hepsi.

En doğrusunun bu olduğunu söyledi Ugluk. Tavırlarına en yakışanın da bu olacağını bildirdi Grish. Uyuz ise "bodoslama dalalım!!?!" diye bağırmaya uzun bir süre devam etti.

"O halde karar verildi!" dedi Öncü ve yavaş yavaş "bodoslama dalalım" nidaları yayılırken Uruk-hai saflarında, o ana kadar hiçbir Ak El hizmetkarının başaramadığı derecede kara bir hükümle sonlandırdı toplantıyı. "BİZE HER YER ISENGARD!"

⚜⚜

Lorien

Lothlórien'in meşhur kahvelerinin birisinde, ormanın içinde muazzam bir manzaraya sahip konak ağaçların birleştiği bir noktada, yapacak daha iyi bir işi olmayan pek çok elf toplanmıştı. Batı sınırındaki bir çatışmadan yeni dönmüş olan Haldir aralarına katıldığında, kahve bir anda savaş meclisine dönüşüverdi.

Haldir

Haldir

"Êl síla erin lû e-govaned vîn." diye selamladım meclisi.

"Gi suilon, Haldir o Lórien! Prestad?"

"Ú-iston. Boe i—"

"Efendiler, hepimiz elfiz burada. Şekil yapmanın alemi yok." Rhoveleg kahvedeki en yaşlı kişiydi. Her zamanki köşesinden konuşmaları dinliyordu. Bilmiş bilmiş konuşuyor bir de. Elfiz olum biz.

"Pekâlâ Hîr vuin Veleg. Güneyden elim haberlerim var. Ak Büyücü Rohan'ı paramparça etmek peşinde." dedim soğukkanlı kalarak.

"Nai! Nai! Curunír her zaman güce düşkündü ama bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemiştim." diye cevap verdi Rhoveleg. Sanki Curunír'i gördün de hayatında!

"Onlara yardım etmeliyiz!" diye lafa atıldı Míreth. Veleg'in aksine toplantıdaki en genç kişi oydu. Yüz kırk altıncı yaşına yeni girmişti ama yaman delikanlıydı.

"Buyur et." dedi Rhoveleg. "Nasıl yapmayı düşünüyorsun?" Bak bak lafa bak.

"İnsanların kaderi bizi ilgilendirmez. Orta Acundan ayrılma vaktimiz geldi de geçiyor bile." Haradion cevap vermekte daha hızlıydı. Bütün bu konuşmalardan sıkılmış gibi gözüküyordu.

"Hemen Miğfer Dibi'ne yola çıkalım. Dinlenmeden uruklardan önce varabiliriz. Masumların katledilmesine izin veremeyiz." dedi Míreth oradaki bütün elflere hitaben.

"Bunun kararını biz veremeyiz." diye çıkıştı elflerden birisi.

"Veririz," dedim. "Siz hayırdır ya? Bugüne bugün kapı gibi komutanım."

"Bunun sonuçları iyi olmaz Haldir!" diye sesini yükseltti Rhoveleg.

"Yüksekten korksak kartala binmezdik Veleg efendi," diyerek baya da iyi bir söz söyledim. "Buyruğumdur, gönüllü olan herkesle birlikte iki saat sonra yola çıkıyoruz. Míreth'cim seni de yaverim yaptım. En kısa sürede toparlayabildiğin kadar savaşçı topla, savaşa gidiyoruz!!?!"

"Cidden mi ya?" dedi Míreth. "Ben öyle şey olsun diye demiştim ama..."

Yaverime aldırmadan devam ettim. "Bugün elfliğinizi kanıtlama günüdür! Bugün eski dostlukları canlandırma günüdür! Masumları korumak ve kötülüğe bir son vermek için bana katılın dostlarım!"

Bütün kahveyi savaş nidaları kapladı. Uzun zamandır görülmeyen bir hareketlilik tekrar yaşam buldu kendine Altın Orman'da. İnsanlar için bir umut doğmuş olabilirdi.

⚜⚜

3 Saat Sonra

İki yüz kırk altı kişilik bir elf birliği Lothlórienden ayrılmış ve Limlight nehrine yaklaşmıştı. Ön saflarda Haldir ve Míreth birlikte at sürüyordu.

"Abi iki saat dememiş miydin? Niye beklemeden çıktık?" diye sordu Míreth.

"Rhoveleg taş koymasın diye yalan söyledim. Bunlar hep taktik." diye cevap verdi komutan.

"Valla helal olsun abi. Hiç öyle düşünmemiştim. Bize asi muamelesi yapmasınlar?"

"Herkese söyle soran olursa Elrond gönderdi bizi. Onun emriyle yardım etmeye gittik."

"Peki abi."

⚜⚜

Rhuiédär

Yirmi yedi yıldır devam eden savaş sona erme noktasına gelmişti. Ezici bir üstünlükle kazanmaya yakın olan Rhuiédär ordusu gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş, Eden kaybedilen topraklarının pek çoğunu güvene almıştı. Kuzey muhafızı Ealadin Lorrèn ve birliği Leaden Hawk düşman hattına girerek bilgi toplamak ve Rhuiédär'ın kapısını açacak Wźronhal kalesini ele geçirmekle görevlendirilmişti.

Arthedain

"Evden uzak geçirdiğim yirmi sekizinci güz bu. Soğuk içimize işliyor. Etrafım düşmanlarımın cesetleriyle çevrili ama kesinlikle bir zafer kazanıyor değiliz. Onlara ne olduğunu bilmiyoruz. Ele geçirmemiz gereken kale terkedilmişti. Orduyu geride bırakıp küçük ama seçkin bir ekiple birlikte daha derinlere doğru yola çıkacağız. Ealadin ne olduğunu öğrenmekte kararlı."

...

"Nefes almak güçleşiyor. Hâlâ bir canlı izine rastlayamadık. Üzerimde yabancı bir gücün baskısını hissediyorum. İçgüdülerim hemen burdan uzaklaşmamı söylüyor. Ealadinle konuşmaya çalıştım ama beni dinlemedi. Bu katliama her ne sebep olmuş olursa olsun, öğrenmek istemiyorum. Yine de yoldaşımı yalnız bırakamam."

...

"Gittiğimiz her yerde aynı şeyle karşılaştık. Kasabalar, şehirler... Ya tamamen terk edilmiş ya da tamamen kaybedilmiş. Bu kadar kısa bir zamanda bir ülke nasıl yok olabilir anlayamıyorum. Üzerimdeki baskı kayboldu. Geri dönmeye karar verdik. Savaşacak bir şey kalmadı."

...

"Birliğimizin tamamını kaybettik. Sadece Lorrèn ve ben ayaktayız. Dün gece gökte bir ışık parladı. İlkinden de güçlü bir ağırlık. Dostlarımın dayanabileceği bir yük değildi bu. Neler olduğunu anlayamıyorum. Nasıl bir şeytanlığın içinde buldum kendimi?"

...

"Bu ateş düşecek tekrar!
Ve yine karanlık hüküm sürecek!
Korku artınca yüreklerde,
Benim gücüm büyüyecek.

Siz ki zayıf iradenizle gelip,
Ahmakça bastınız dünyama.
Sefil bir yaşam suretiyle,
Baktınız karanlık yaşama.

Benim bu evren yıldızlar!
Bu sonu gelmeyecek kış benim!
Lanet olsun mutluluğunuza,
Yine karanlık inimdeyim.

Semadaki ateş mağlup değil!
Varisim gecenin ışığı oldu.
Neden iradem yenemiyor onları,
Ya da niye zamanım doldu?

Verebildiğim zararı verdim size.
Yapabileceklerim sınırlı değil.
Şimdi zorla göçüyorum burdan,
Yerime geçen bensiz değil!

Bu ateş düşecek tekrar.
Yine karanlık hüküm sürecek.
Korku artınca yüreklerde,
Benim gücüm büyüyecek!"